21 Mayıs 1864

Unutmayacağız 

Unutturmayacağız...

21 Mayıs 1864 Çerkes sürgünü- Bir insanlık dramı BABAANNEYE AĞIT “ Yorgun düştüler savaşmaktan. Çağrılar yaptılar tüm insanlığa. Sağır olmuştu insanlık seslerini duyuramadılar. Sonunda yenildiler... Sağ kalanlar döküldüler Karadeniz’in Kesç, Anapa, Tuapsi, Soçi iskelelerine... Kendilerini alacak Osmanlı teknelerini, savaş artığı köhne Rus gemilerini beklemeye durdular. Nar taneleri gibiydiniz… Aylarca süren bekleyişinizde önce salgın hastalıklar vurdu sizleri öyle mi benim güzel babaannem! Kimi paragöz gemicilerin küçücük teknelere zebun düşmüş 50 - 60 kişiyi tıka basa doldurup; Sonradan Karadeniz’in azgın sularına boşaltıp bu mecalsizleri, yeni bir yükün iştahıyla iskelelere döndüklerini okudum tarih kitaplarında ... Senin ölünceye kadar balık yememen bundan mıydı benim güzel babaannem ! ” ( 1 ) *** Uzun süre devam eden Rus – Kafkas savaşı sonunda Kafkasyalılar yenik düşer. Karadeniz sahil şeridinin Rusya için stratejik önemi vardır. Bu nedenle yerli halktan arındırılmalıdır ve öyle de yapılır. Kafkasya’nın doğusunda yani bugünkü Çeçenya, İnguşetya, Dağıstan ve Osetya bölgelerinde görülmeyen sürgün uygulaması, Karadeniz kıyısı civarındaki Çerkes halklarına, Adıgeler, Abhazlar ve Ubıhlara uygulanır. Denize komşu olduğu için her türlü operasyona açık olan sahil şeridi, gelecekte sorun yaratmaması için yerli nüfustan sürgün yoluyla arındırılır. Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı Çerkeslerin sürgünü konusunda hemen anlaşırlar. Çarlık, boyunduruk altına almakta zorlandığı Çerkesleri stratejik konumu önemli olan bölgede bir arada tutmak istememektedir. Zayıf düşen ve sınır sorunları yaşayan Osmanlı ise savaşacak güç - asker olarak istihdam etmek istemektedir göç edecekleri .. 21 Mayıs 1864 uzun yıllar süren Kafkas - Rus savaşları sonucunda, Çerkeslerin direnişinin kırıldığı gündür. Çarlık Rusyası askerlerinin bayram, Çerkeslerin yas günüdür. *** Çarın Kafkasya Naibi olarak atadığı kardeşi GRANDÜK MİŞEL, 1864 Ağustosunda Batı Kafkasya sakinlerine şu fermanı tebliğ eder : '' Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya'nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir… " ( Berkok, 526 ). İşte bu yüzden, esaret ve tabiiyeti en büyük şerefsizlik addeden Çerkesler, güzel vatanlarını terk etmeye mecbur kalmışlardır. Ünlü Rus Şair LERMONTOF bir şiirinde şöyle der : '' Bu insanlar yurtlarını ve babalarının mezarlarını neden terk ediyorlar ? Düşman kuvvetinin zoru ile mi ? Hayır ! Düşman kuvvetlerinin beraberinde getirdiği esaret zincirinin korkusuyla ! " ( Berkok, 524). *** “ Rakamlar verir tarih kitapları, 600 binden başlayıp 2 milyona varan... Hangisi doğru bilinmez. Hem ne hükmü olabilir ki söz konusu insan ise istatistiklerin, ne dersin ve benim güzel babaannem! Kaçı çıkabilmiştir karşı kıyıya, kaçı öldürülmüş denize atılmış, kaçı kudurmuş dalgalara dayanamayıp parçalanan gemilerle birlikte denizde yitmiş bilinmez. Bebeğinin ölü olduğu anlaşılmasın diye onu günlerce deli denizde kucağında pışpışlayan, ona ninniler söyleyen bir annenin öyküsünü okumuştum yıllar önce. Ölü olduğu anlaşılan bebek hoyrat ellerce annenin kollarından koparılıp denize atılınca onun ardından kendini sessizce karanlık sulara bırakan bir Çerkes kadınının öyküsüydü... Bu kadın ve bebeği istatistiklere dahil midir benim güzel babaannem! Ne kadar çok tanrınız vardı babaanne... Orman, ay, yıldız sonra şarap, buğday, sonra ateş; sonra tanrıçalarınız... En sonunda tek tanrıya kaldınız. Yakarmak için ikonalarınız, mumlarınız ve seccadeleriniz.. Onlarda mı sizleri yalnız bıraktı! Ondan mıdır bu dünyadan göçünceye kadar namazsız oruçsuz Allahsız kalman benim güzel babaannem! Döküldünüz Samsun, Trabzon, İstanbul, Varna, Köstence iskelelerine ; önünüzde yeni acılar boydan boya hüzün. Sonra savruldunuz dünyanın bütün coğrafyalarına nar taneleri gibi ! Öyle mi benim güzel babaannem ! " (1) *** SAVAŞA VE SÜRGÜNE TANIKLIKLAR KARL MARKS - Newyork Times Gazetesi : “Ey Dünya, ey insanlık ! Bağımsızlığın anlamını Kafkas dağlarından öğrenin! Özgür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görün. Uluslar onlardan ders alsın!” PRENS BARYATİNSKİ ( ÇAR NAİBİ): “Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.” KAFKASYA ORDULARI KURMAY BAŞKANI MİLYUTİN : “...Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas Dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim...” RUS TARİHÇİ Y.D. FELİSİN : “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.” LEV TOLSTOY ( ÜNLÜ RUS EDEBİYATÇI) : “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi...” MUHALİFLERDEN N.N. RAYEVSKİ : “Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...” Y. ABRAMOV ( KAFKAS DAĞLILARI KİTABINDA): “Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...” DEKABRİST LORER: “Zass, karargahının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi… Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass gülerek, yatağın altında kafaların konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. ‘Onları neden burada tutuyorsunuz?’ diye sordum. ‘Onları kaynatıyorum, temizliyorum ve anatomi çalışmaları için Berlin’deki profesör dostlarıma gönderiyorum’ diye karşılık verdi. ( Rus Kazak kadınları Çerkeslerle yapılan savaşlardan sonra savaş alanında dolaşarak Alman asıllı General Zass’ın iyi para ödediği Çerkes kafalarını kesiyorlardı. Zass, birçok kafayı kaynatıp temizledi ve Berlin’e gönderdi.) FRANSIZ GAZETECİ A. FONVİLL: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50 - 60 kişilik gemiye 200 - 300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5 - 6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.” POLONYALI ALBAY TEOPHİL LAPİNSKY: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ a gelen 100 bin kişi 70 bin kişiye indi. Samsun’a 70 bin kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. Barozzi’ nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir ‘İnsanlar, uzun süre bitkiler, bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar’.” RUS ARAŞTIRMACI A.P.BERGE: “Novorosisk koyunda 17 bin kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.” PİNSON: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı yüzde 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53 bin kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlar’a sürülen aile sayısı 70 bindir. Edirne; 6 bin Silistre - Vidin; 13 bin, Niş - Sofya; 12 bin, Dobruca – Kosova – Priştina - Svista; 42 bin ailedir. Yaklaşık 350 bin kişi. Ölüm oranı daha az ve yüzde 15 - 20 dolaylarındadır...” PUŞKİN ( ÜNLÜ RUS EDEBİYATÇI): “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.” *** Ünlü tarihçi Kemal Karpat, 1859 - 1879 arasında göçürülen Kafkasyalıların, çoğu Çerkeslerden oluşmak üzere 2 000 000 civarında olduğunu, sağ salim Osmanlı Devleti'ne ulaşan muhacir sayısının ise 1 500 000 olduğunu belirtir ( Karpat, 1995: 69). Sadece Trabzon’ da 53 bin civarında insan ölür . Ancak; Kafkasya'da yaşanan iç tehcirleri, Sibirya ve Orta Asya'ya sürülenleri, Balkanlardan Anadolu'ya, Bandırma civarından Güneydoğuya göçürülenleri ve diğerlerini de hesaba kattığımızda, kelimenin gerçek anlamıyla yurdundan sürülen Çerkes sayısı üç milyonu aşmaktadır. *** Çerkeslerin Kafkasya dışında en yoğun yaşadığı yerler, başta Türkiye olmak üzere, Suriye, Ürdün, Filistin, Mısır, eski Yugoslavya, bazı Avrupa ülkeleri ve Amerika gibi çok farklı ülkelerden oluşmaktadır. Varna'da halen dört Çerkes köyü vardır ve özel kıyafetlerini ve dillerini muhafaza etmektedirler. Trablusgarp'a ( Libya) bir defada 1000 aile gönderildiği arşiv belgesi ile sabittir. Irak, Endonezya gibi hiç tahmin edilmeyecek ülkelerde dahi Çerkes varlığına rastlanmaktadır.